Azerice Türkçenin lehçesi midir ?

Uyanis

New member
[Azerice Türkçenin Lehçesi midir? Kültürler Arası Bir Bakış]

Dil, insanın kimliğini belirleyen en güçlü unsurlardan biridir. Her kelime, bir halkın tarihini, duygularını ve yaşama biçimini yansıtır. Bu yüzden “Azerice Türkçenin lehçesi midir?” sorusu, sadece bir dilbilim meselesi değildir; aynı zamanda tarih, kültür, kimlik ve siyaset ekseninde tartışılması gereken çok katmanlı bir konudur. Bugün bu tartışmaya, biraz merak, biraz samimiyet ve bolca kültürel gözlemle yaklaşalım.

[Türk Dilleri Ailesi ve Azericenin Yeri]

Azerice (Azerbaycan Türkçesi), Türk dilleri ailesine ait Oğuz grubunun bir üyesidir. Bu grup içinde Türkiye Türkçesi, Türkmen Türkçesi ve Gagavuz Türkçesi gibi diller de yer alır. Dilbilimsel açıdan bakıldığında Azerice ile Türkiye Türkçesi arasındaki benzerlik oranı yüzde 70-80 civarındadır; bu, İngilizce ile İskoç İngilizcesi arasındaki farktan bile daha düşüktür. Yani iki dil, birbirini büyük ölçüde anlayabilen kardeş dillerdir.

Ancak burada devreye kültür, tarih ve kimlik unsurları girer. Dil sadece ses ve gramer değildir; aynı zamanda bir ulusun “biz” duygusunun taşıyıcısıdır. Azerbaycan’da halk, genellikle “biz Türk’üz” ifadesini kullanır ama “dilimiz Azerice” der. Bu ayrım, dilin politikleşmiş doğasını da gösterir. Çünkü tarih boyunca, coğrafya ve siyaset, dillerin adlandırılmasında önemli rol oynamıştır.

[Tarihin İzinde: Bir Dilin Ayrışma ve Yakınlaşma Süreci]

Azerice ve Türkiye Türkçesi arasındaki farklar, temelde tarihsel gelişim süreçlerinden kaynaklanır. 11. yüzyıldan itibaren Oğuz boylarının Anadolu ve Azerbaycan’a göç etmesiyle ortak bir dil havuzu oluştu. Ancak Osmanlı İmparatorluğu’nun ve Safevi Devleti’nin birbirinden farklı kültürel ve siyasi yönelimleri, bu dillerin farklı yollar izlemesine neden oldu. Osmanlı Türkçesi, Arapça ve Farsça etkisiyle saray dili haline gelirken, Azerice halk dili olarak varlığını sürdürdü.

19. yüzyılda Rus İmparatorluğu’nun Azerbaycan üzerindeki etkisi, dilin yapısını daha da farklılaştırdı. Rusça kökenli kelimeler, günlük dile girdi. Öte yandan Türkiye Cumhuriyeti’nin Latin alfabesine geçişi, Azerbaycan’ın Kiril alfabesi kullanımıyla ayrışma yarattı. Bu nedenle, bir dönem iki toplum birbirinin yazısını okuyamaz hale geldi. Ancak 1991’de Azerbaycan’ın bağımsızlığını kazanmasıyla birlikte Latin alfabesine geçiş yeniden ortaklaşmayı kolaylaştırdı.

[Dil mi, Lehçe mi? Bilimsel ve Kültürel Perspektif]

Dilbilim açısından “lehçe” ve “dil” ayrımı, çoğu zaman teknik olmaktan çok sosyopolitik bir meseledir. Bir tanıma göre, “lehçe” dediğimiz şey, aynı dilin farklı varyasyonudur ve konuşanlar birbirini anlayabilir. Azerice ile Türkiye Türkçesi bu tanıma büyük ölçüde uyar. Ancak sosyolojik açıdan, Azerice kendi edebiyatı, basını, akademik dili ve devlet politikalarıyla bağımsız bir “dil” statüsündedir.

Yani, bilimsel olarak lehçe denilebilir ama kültürel olarak “Azerice bir dildir” demek de doğrudur. Bu noktada, her iki bakışın da geçerli olduğu söylenebilir. Dil, hem bilimsel bir sistem hem de toplumsal bir kimliktir.

[Erkekler, Kadınlar ve Dile Bakışın Farklı Yüzleri]

Dilin toplumsal algısında cinsiyet temelli eğilimler dikkat çekicidir. Erkekler, genellikle dil konularına stratejik veya kimlik merkezli yaklaşırlar: “Azerice Türkçedir çünkü aynı kökten gelir” ya da “Bağımsız bir dildir çünkü ayrı bir devletin dili.” Bu yaklaşımda ulusal kimlik, siyasi güç ve tarih bilinci baskındır.

Kadınlar ise dili daha ilişkisel bir çerçevede değerlendirir. Azeri kadın şairlerin eserlerinde, dil sadece kimlik değil, duygu aktarımının aracıdır. Onlar için Azerice, anneden çocuğa geçen bir sıcaklık, toplumsal bir bağdır. Bu empatik yaklaşım, dilin bir “ruh” taşıdığını hissettirir. Klişelere düşmeden söylemek gerekirse, kadınların dildeki kültürel hassasiyetleri, erkeklerin stratejik yaklaşımlarıyla birleştiğinde, dilin hem bilimsel hem duygusal boyutu ortaya çıkar.

[Kültürler Arası Benzerlikler ve Farklılıklar]

Azerice ve Türkiye Türkçesi arasındaki farkları anlamak için sadece dilbilgisine değil, kültüre de bakmak gerekir. Türkiye’de “çay” sadece bir içecek iken, Azerbaycan’da adeta bir sosyalleşme ritüelidir. Azerice “çay içmek” demek, “konuşmak, paylaşmak, dost olmak” anlamına gelir. Bu tür kültürel incelikler, aynı kökten gelen iki dilin farklı duygusal tonlara sahip olabileceğini gösterir.

Müzik, edebiyat ve mizah alanında da benzer bir yakınlık vardır. Azerbaycan’da Aşık müziği, Türkiye’deki halk ozanlığı geleneğiyle birebir örtüşür. Ancak Azerice’deki melodik yapı ve vurgu, dile duygusal bir derinlik kazandırır.

[Küresel Dinamikler: Dilin Geleceği]

Küreselleşme, diller arasındaki sınırları bulanıklaştırıyor. İnternet ve medya aracılığıyla Türkçe konuşan topluluklar, birbirine hiç olmadığı kadar yakınlaştı. YouTube’da Azeri ve Türk içerik üreticilerinin ortak projeler yapması, bu dilsel kardeşliği yeniden gündeme getirdi.

Ancak bu yakınlaşmanın getirdiği bir risk de var: Kültürel özgünlüğün kaybı. Dilin standardizasyonu, yerel kelimelerin ve deyimlerin unutulmasına yol açabilir. Burada hem Türkiye hem Azerbaycan toplumlarına düşen görev, ortak kökleri korurken, yerel renkleri yaşatmak olmalıdır.

[Sonuç: Lehçe mi, Dil mi, Yoksa Kardeşlik mi?]

Azerice Türkçenin lehçesi midir sorusunun kesin bir cevabı yoktur; çünkü bu soru hem bilimsel hem kültürel hem de duygusal bir meseledir. Dilbilimsel olarak Azerice Türkçenin bir koludur, ama kültürel ve politik açıdan kendi başına bir dildir. Aslında mesele “farklı mıyız” değil, “ne kadar ortak bir kökten geliyoruz” sorusudur.

Peki sizce, dillerimizi ayıran çizgiler mi bizi farklı kılar, yoksa aynı kelimelerde buluşan anlamlar mı bizi yakınlaştırır?