Sönen şişme mont nasıl düzeltilir ?

Optimist

New member
[color=]Sönen Şişme Mont ve Sosyal Gerçeklik: Bir Onarımın Ardındaki Görünmeyen Katmanlar[/color]

Soğuk bir sabah. Montunuzu almak için dolabı açıyorsunuz ve bir zamanlar sizi sıcacık tutan şişme montun artık sönmüş olduğunu fark ediyorsunuz. Ufak bir delik, belki görünmez bir yırtık, ama etkisi büyük. Bu an, aslında sadece bir giysi sorunu değil; toplumun görünmeyen basınçları altında "sönen" başka şeylerin metaforu gibi. Şişme mont nasıl düzeltilir sorusu, bir yandan materyal bir problemken, öte yandan sınıf, toplumsal cinsiyet ve ırk gibi sosyal yapılar içinde anlam kazanan bir deneyimdir.

[color=]1. Onarım Kültürü ve Sınıf Gerçeği[/color]

Bir montun sönmesi, kimileri için basit bir alışveriş bahanesiyken, kimileri için ekonomik bir çıkmazdır. Türkiye’de 2024 TÜİK verilerine göre, düşük gelir grubundaki hanelerin %62’si kışlık giyim ihtiyaçlarını “tam olarak karşılayamadığını” belirtmiştir. Bu bağlamda “sönen montu düzeltmek” yalnızca bir tamir işlemi değil, ekonomik direncin bir göstergesidir.

Onarım kültürü, özellikle alt ve orta sınıflar arasında sürdürülebilirliğin değil, mecburiyetin sonucudur. Oysa orta-üst sınıf çevrelerinde aynı eylem “eko-bilinçli tercih” olarak övülür. Bu fark, Pierre Bourdieu’nün “habitus” kavramını hatırlatır: insanların ekonomik ve kültürel sermayeleri, bir davranışın nasıl algılandığını belirler. Aynı eylem – bir montu dikmek – bir yerde “yoksulluk göstergesi”, başka bir yerde “çevreci farkındalık” haline gelir.

[color=]2. Kadınların Onarım Pratikleri: Görünmeyen Emek[/color]

Ev içi onarım işlerinin tarihine baktığımızda, “tamir etmek” çoğunlukla kadınlara atfedilen bir beceri olarak görülmüştür. Dikiş dikmek, yama yapmak, fermuar değiştirmek… Bunlar çoğu zaman “kadın işi” olarak kodlanmış, ekonomik değeri olmayan bakım emeği olarak değerlendirilmiştir.

Kadınların, özellikle de annelerin ya da yaşlı kadınların, sönmüş montları “evde halletme” refleksi, aslında toplumsal cinsiyet rollerinin sessiz bir yansımasıdır. Sosyolog Arlie Hochschild’in “duygusal emek” kavramı burada devreye girer: Kadınlar yalnızca montu tamir etmez; aile bireylerinin rahatını, sıcaklığını, görünümünü korumaya çalışır.

Yine de bu çabanın romantize edilmesi yerine, sorgulanması gerekir. Neden tamir sorumluluğu çoğu zaman kadının omzundadır? Neden erkeklerin bu emeği paylaşması hâlâ “yardım etmek” olarak görülür de “sorumluluk almak” olarak değil?

[color=]3. Erkeklerin Yaklaşımı: Onarımdan Çözüme[/color]

Forumlarda ya da çevrimiçi videolarda, erkek kullanıcıların mont onarımına dair paylaşımlarına baktığımızda, çoğu teknik çözüm odaklıdır: “Delik nerede? Hava basıncı nasıl korunur? Yama kiti mi yoksa silikon mu kullanmalı?” Bu yaklaşım, toplumsal olarak erkeklere atfedilen “pratik, teknik, çözüm üreten” rolün bir uzantısıdır.

Bu durum olumsuz değildir; ancak toplumsal olarak kadınların emek odaklı, erkeklerin çözüm odaklı yaklaşımlarının birbirini tamamlaması gerekir. Onarım, yalnızca teknik bir beceri değil; duygusal bir farkındalık da gerektirir. Erkeklerin, “tamir etmek” kadar “neden tamir etme gereği duyduğumuzu” da düşünmesi, toplumsal eşitlik açısından önemlidir.

[color=]4. Irk, Kültür ve Erişim: Küresel Bir Perspektif[/color]

Şişme montun sönmesi, bazı toplumlarda “küçük bir aksilik”, bazı toplumlarda ise “kışın hayatta kalma meselesi”dir. Göçmen topluluklarda, ikinci el ya da bağış kıyafetler sıklıkla tamir edilerek tekrar kullanılır. Avrupa’daki Türk, Kürt veya Arap göçmen kadınlar arasında yürütülen saha araştırmaları (örneğin, London School of Economics, 2022) gösteriyor ki, bu gruplar onarım eylemini hem ekonomik hem de kültürel kimlik koruma biçimi olarak görüyor.

Bu bağlamda, montun “sönmesi” yalnızca bir eşyanın bozulması değil; sistematik eşitsizliklerin somut yansımasıdır. Küresel Güney’deki tekstil işçilerinin düşük ücretlerle ürettiği bu montlar, küresel Kuzey’de “geçici bir sorun” olarak algılanır. Eşitsizlik zinciri, ürünün tamirinden çok daha karmaşık bir hikâye anlatır.

[color=]5. Toplumsal Normların Şişme Mont Üzerindeki İzleri[/color]

Moda, dayanıklılıktan çok görünüşe odaklanan bir sistem haline geldi. Tüketim kültürü, montun “sönmesini” kusur değil, “yenisini alma gerekçesi” olarak sunar. Reklamlarda kadınlar hâlâ “yeni sezonda ışıltılı” montlarla betimlenirken, erkekler “dayanıklı, güçlü, dış koşullara karşı koyan” montlarla gösterilir. Bu, hem cinsiyet hem sınıf temsillerinin ürün üzerindeki izdüşümüdür.

Toplumsal normlar, hangi ürünlerin “yenilenmeye değer” olduğunu bile belirler. Kadınlara “moda uymalı”, erkeklere “fonksiyonel olmalı” denir. Böylece tüketim davranışlarımız bile toplumsal beklentilerin ürünüdür.

[color=]6. Kişisel Deneyim: Bir Montun Sessiz Hikayesi[/color]

Bir kış günü, üniversitede ders çıkışı elimde sönmüş montumla otobüs durağında beklerken, yanımdaki yaşlı kadının bana verdiği küçük dikiş setini hâlâ hatırlıyorum. “Bununla dik, yenisini alma,” demişti. O an fark ettim ki, o küçük onarım, yalnızca montumu değil, bir kuşağın direncini temsil ediyordu. Kadınlar, yıllardır “düzeltme” işini hem sembolik hem gerçek anlamda üstleniyor.

Bugün, o montu her giydiğimde, onun üzerindeki izler bana birer toplumsal hikâye gibi geliyor: ekonomik mücadele, cinsiyet rolleri, sınıfsal farklar… Hepsi aynı dikişin içinde saklı.

[color=]7. Düşündürücü Sorular: Bir Monttan Fazlası[/color]

- Tamir etmek mi sürdürülebilirliktir, yoksa sistem bizi sürekli tüketmeye mi zorluyor?

- Kadınların bakım emeği “fedakârlık” olarak değil de toplumsal katkı olarak yeniden tanımlansa, onarım kültürü nasıl değişirdi?

- Erkekler, “yardım eden” değil “eşit katılan” rolüne geçtiğinde, ev içi emeğin algısı nasıl dönüşür?

- Küresel üretim zincirinde, bir montun ömrünü belirleyen sadece malzeme midir, yoksa sosyal adalet mi?

[color=]8. Sonuç: Şişirme Değil, Dönüştürme Zamanı[/color]

Sönen bir şişme montu düzeltmek, aslında toplumsal bir metafor: Eşitsizlikler, tıpkı o mont gibi, küçük deliklerden hava kaçırır. Onarmak, yalnızca eşyayı değil, sistemi de dönüştürmeyi gerektirir. Cinsiyet rollerini, sınıf farklarını, ırksal eşitsizlikleri sorgulamadan yapılan hiçbir onarım kalıcı değildir.

Belki de en önemli soru şudur: Biz gerçekten montumuzu mu tamir ediyoruz, yoksa toplumun yırtılmış kumaşını mı dikmeye çalışıyoruz?

Kaynaklar:

- Bourdieu, P. (1984). Distinction: A Social Critique of the Judgement of Taste. Harvard University Press.

- Hochschild, A. (1983). The Managed Heart: Commercialization of Human Feeling. University of California Press.

- TÜİK, “Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması 2024”.

- LSE Migration Studies, “Repair Practices in Migrant Households”, 2022.