Suça sürüklenen çocuk kaç yaşında olur ?

Aycennet

Global Mod
Global Mod
Suça Sürüklenen Çocuk: Yaş, Sorumluluk ve Bilimsel Gerçekler

Herkese merhaba,

Bugün uzun zamandır kafamı kurcalayan bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyorum: “Suça sürüklenen çocuk kaç yaşında olur?” Yani bir çocuk hangi yaşta “suç” kavramıyla tanışır, ne zaman sorumluluk taşır, ne zaman sadece yönlendirilen bir kurban olmaktan çıkar? Bu konu hem hukuk hem psikoloji hem de sosyoloji açısından o kadar çok katmana sahip ki, bilim insanları bile net bir sınır çizemiyor.

Ama gelin bu konuyu biraz bilimsel, biraz insani, biraz da forum sıcaklığında birlikte tartışalım.

---

1. Hukukun Çizdiği Yaş Sınırı

Türkiye’de “suça sürüklenen çocuk” kavramı, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nda geçiyor. Bu yasa, 18 yaşını doldurmamış herkesin çocuk kabul edildiğini söylüyor. Ancak bu “çocuk” kategorisi içinde bile yaşa göre farklı sorumluluk düzeyleri var:

- 0–12 yaş: Ceza sorumluluğu yok. Çocuğun işlediği fiil “suç” olarak değerlendirilse bile cezalandırılamaz, çünkü davranışlarının sonuçlarını kavrama kapasitesi gelişmemiş kabul edilir.

- 12–15 yaş: Bu yaş grubunda ceza sorumluluğu “şartlı”. Yani çocuğun eyleminin anlam ve sonuçlarını kavrayıp kavramadığına göre mahkeme karar verir.

- 15–18 yaş: Bu yaş aralığında çocuk “kısmen yetişkin” sayılır. Cezai sorumluluğu vardır ama cezası yetişkinlerden daha azdır.

Bilimsel açıdan bakıldığında bu sınırlar beynin gelişimiyle de örtüşüyor. Özellikle “prefrontal korteks” — yani karar verme, dürtü kontrolü ve ahlaki yargı mekanizmasının yer aldığı bölge — 25 yaşına kadar gelişmeye devam eder. Yani 15 yaşındaki bir çocuğun yaptığı bir hatayı yetişkin mantığıyla değerlendirmek, nörolojik olarak hatalıdır.

---

2. Beyin Bilimi Ne Diyor?

Yale Üniversitesi’nden nöropsikolog Laurence Steinberg’in çalışmaları, ergen beyninin “risk alma” eğiliminin biyolojik olarak yüksek olduğunu gösteriyor. Dopamin sisteminin bu dönemde fazla aktif olması, ödül arayışını artırıyor. Bu yüzden bir gencin “heyecan olsun” diye işlediği bir fiil, aslında beyindeki kimyasal bir dengesizlikle yakından ilişkili.

Örneğin bir araştırmada, 14–17 yaş arası gençlerin riskli davranışlarda bulunma oranı yetişkinlere göre 3 kat daha fazla çıkmış. Ancak ilginç olan şu: Ergenler de tıpkı yetişkinler gibi riskin farkında! Ama beynin karar verme bölgesi henüz bu farkındalığı davranışa çevirecek kadar olgun değil.

Kısaca, bir çocuk bazen suça “karar vermiyor”, sadece düşünmeden davranıyor.

---

3. Erkeklerin Analitik Bakışı: Veri, Neden ve İstatistik

Birçok erkek forum üyesinin ilgisini çekecek yönüyle bakalım: Rakamlar ne diyor?

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, son 10 yılda suça sürüklenen çocukların yaklaşık %85’i erkek. Bu, biyolojik mi yoksa sosyolojik bir sonuç mu?

Bilim insanları burada “biyolojik dürtüsellik” ve “toplumsal rol baskısı” etkenlerini ayırıyor. Erkek çocukların küçük yaştan itibaren daha fazla dışa dönük, fiziksel ve rekabetçi davranışlarla teşvik edilmesi, riskli davranışlara yönelimi artırıyor.

Yani mesele sadece “testosteron” değil; toplumun “erkek ol” mesajının davranışlara dönüşmesi.

Analitik bir perspektiften baktığımızda, suç oranlarını düşürmenin yolu cezaları artırmak değil, riskli davranışları tetikleyen çevresel faktörleri azaltmak. Çünkü veriler gösteriyor ki, cezaların sertliği değil, yakalanma ihtimalinin yüksekliği suç davranışını frenliyor.

---

4. Kadınların Empatik Bakışı: Sosyal Çevre, Aile ve Duygusal İhmal

Kadın araştırmacıların ve sosyal hizmet uzmanlarının dikkat çektiği nokta ise daha duygusal ama bir o kadar gerçek: Suça sürüklenen çocukların büyük bir kısmı ihmal, istismar veya yoksulluk geçmişine sahip.

Bir çocuk, sevgisiz bir evde, şiddet dolu bir mahallede, eğitim desteği almadan büyüdüğünde “suçlu” değil, hayatta kalmaya çalışan biri oluyor. Bu perspektif, suçu değil koşulları anlamayı hedefliyor.

Psikiyatrist Dr. Ayşe Yavuz’un 2022 tarihli araştırması, suça sürüklenen çocukların %72’sinin en az bir ebeveyn kaybı yaşadığını gösteriyor. Yani duygusal eksiklikler, davranışsal sapmaların zeminini hazırlıyor.

Empatik bir bakışla, asıl sorun “suç işleyen çocuk” değil, “çocuğunu kaybeden toplum.”

---

5. Toplumsal Mercek: Medya, Etiketleme ve “Kader” Algısı

Bir de toplumun bu çocuklara nasıl baktığı var. Medyada sıkça gördüğümüz “hırsız çocuk”, “çete üyesi genç” başlıkları, çocuğu etiketleyip onu o kimliğe hapsediyor.

Kriminoloji literatüründe buna etiketleme teorisi deniyor: Bir birey ne kadar çok “suçlu” olarak görülürse, o rolü benimseme olasılığı da o kadar artıyor.

Peki medyanın dili değişse, biz bu çocuklara “suça sürüklenen” değil de “korunması gereken” olarak baksak, sonuç değişir mi?

---

6. Çözüm Nerede?

Bilim insanlarının çoğu çözümü önleyici sosyal politikalarda görüyor.

- Okulda erken yaşta empati eğitimi,

- Aile danışmanlığı sistemlerinin güçlendirilmesi,

- Mahalle temelli gençlik merkezlerinin artırılması,

- Medyada çocuk odaklı dilin yerleşmesi…

Bu adımlar, cezadan çok daha kalıcı etki yaratıyor. Çünkü suça sürüklenen çocukların büyük kısmı, fırsat verilse iyileşebilen bireyler.

---

7. Peki Siz Ne Düşünüyorsunuz?

Sizce bir çocuk ne zaman “suçlu” olur?

Bir çocuk, kötü bir karar verdiği için mi suça sürüklenir, yoksa hiç şansı olmadığı için mi?

Yasalar mı değişmeli, yoksa toplumun bakışı mı?

Bilim bize bazı cevaplar veriyor ama bu soruların yanıtı, belki de hepimizin kalbinde saklı.

---

İşte tartışmaya açık, hem beyin hem yürek işi bir konu…

Belki de en önemli gerçek şu: Hiçbir çocuk doğuştan suçlu değildir; bazen sadece yanlış bir dünyada büyümüştür.